NOBLE BEAST

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    dead queen

    Park Soo Jin
    Park Soo Jin
    Model | Oyuncu
    Model | Oyuncu


    Mesaj Sayısı : 28
    Kayıt tarihi : 12/04/13

    dead queen Empty dead queen

    Mesaj tarafından Park Soo Jin Cuma Nis. 12, 2013 3:14 pm


    dead queen,


    the queen is dead,

    seoul nights
    POSTED ON DATE (JAN 8, 2013)
    Ne demem gerektiğini bilemiyorum. Blog işlerinde iyi değilim. Sadece bugüne kadar yaşadığım ve yaşayacağım şeyleri anlatmak istiyorum. Bir ünlü sayıldığım için yaptığımın belki de şirket kurallarına aykırı olduğumun farkındayım. Ancak ben bir hayran olsam kesinlikle hayranı olduğum kişinin hayatını her açıdan bilmek isterdim. Umarım hayranlarıma kendimi anlatmayı başarabilirim.

    Soğuk kış günlerinden biriydi. Klasik bir başlangıç değil mi? Seul' un soğuğu hiçbir yere benzemez. Derini acıtacak kadar sert eser. Özellikle hayatta yapmak istediğin hiçbir şey kalmamışsa... Ailesinin ümidi kestiği köylü bir kızdan ibarettim. Aslında Busan doğumlu olmama rağmen liseyi daha iyi bir yerde okumak için babamı ikna ederek Seul' e gelmiştim. Busan' daki popüler ve zengin bir kız iken Seul'de fakir ve yalnız kız olmuştum. Bunun acısını içimde tuttuğum günlerden birisiydi. Cebimde ne kadar kalmıştı? 1-2 dolar mı ne... Metroya binip binemeyeceğim bile belli değildi. Yıl 2007. Ben ise 19 yaşımdaydım. Lise son sınıf öğrencisiydim ve her ayın ortasında cebimde beş kuruş kalmıyordu. Notları düşük bir öğrenci olduğum için ailemden para bile istemeye utanıyordum. İş bulmam lazımdı. İş bulup çalışmam ve para kazanıp okulu bitirmem. Aslında okulu bitirip iş bulmam gerekirken ben bu yolu seçmeyi tercih etmiştim. Saat 8' de yapılan Starlight Entertainment seçimlerine gittim. Üstümde 3 yıl önce aldığım siyah bir ceket, altımda ise pileli beyaz bir etek vardı. Çizgili tişörtümle de çok güzel göründüğüm söylenemezdi. O dönemlerde giyinimimden çok geçimimi düşünüyordum. Numaram 304' tu. Vay canına... Cidden 304 kişinin seçmelere katılmış olduğunu düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyordu. 304 güzel kişinin arasından şansım o kadar azdı ki... Numaramı söylüyordu kapıdaki kadın. " 304 numara!" İçeri girene kadar bacaklarımın titrediğini hissediyordum. İçeride -sanırım birisi CEO'ydu- 5 kişi yan yana oturuyordu. Önlerinde dosyalar ve içlerinde de kağıtlar vardı. Beni gözleriyle incelediler. Özel yeteneğimi sordular. Ne özel yeteneği? Ben hiçbir yeteneği olmayan bir kızdım. Saf ötesi bile sayılabilir olduğum için ne yapacağımı bilemedim ve şarkı söylemeyi düşündüm. Sesim güzel bile değildi, şarkının yarısında detone oldum. Öylesine canları sıkılmıştı ki yüzüme bile bakmadan beni postaladılar. Starlight entertainment ile işim net bir şekilde bitmişti. Seçmelerini geçememiştim. Beni aramayacaklardı. Bir hafta içerisinde ucuz kahveler satan kafelerden birisinde iş buldum. Maaş olarak 500 $ civarında bir para veriyorlardı. Benim yurt ve yemek masraflarımı çıkarıyordu. Orta sıranın son masasında oturan yakışıklı adamı hatırlıyorum. 19 yaşındaydım. Benim için o olgun görünümlü adam kesinlikle idealdi. Kim olduğunu bilmiyordum. Ancak o masaya servis yapacak garsonun elinden tepsiyi kaparak hızlıca onun önüne koştum. Yavaşça servis yaptım ve aegyomu kullandım. Onu tavlamaya çalışıyordum! Ben böyle bir kız değildim ve o an hiç tanımadığım bir adama kur yapıyordum. Adam yüzüme dik dik baktı, beni süzdü. Bakışları o kadar sabitti ki... Tek bir oynama bile yoktu. Bu yüzden yüzümün kızardığından emindim. Ancak beni inceleme sebebinin benden hoşlanmış olmasından dolayı olamayacağını beş dakika sonra anladım. Onu nasıl tanıyamadığımı anlayamıyorum, halbuki oldukça meşhur sayılabilirdi. Legend Entertainment CEO'su Park Dong Ju' dan başkası değildi. Bana kabartmalı kartvizitini uzattı. Eminim ki hayatımda aldığım en güzel kartvizitti. İşlemeler, sade ve özentili yapılmış grafikleri... O... Gerçek anlamda bir zengin gibi kokuyordu. O an nasıl bunlara dikkat edebildiğimi anlayamıyorum. Ama saniyeler içerisinde ona kur yapmış olduğum için utancımdan yerin dibine girdim. Bana şirkete gelip bu kartı göstermemi ve seçmelere katılmamı söylediğinde hayallerimin peşinden gidebileceğimi düşündüm. Onun için yol üstünden geçerken uğradığı kafedeki bir garson kızdan başka birşey olmayabilirdim. Ancak o benim için hayallerime giden kapıyı açan adamdı- ki bu onu benim gözümde oldukça değerli yapar-. Kesinlikle tanışılması gereken birisi olduğunu söyleyebilirim. Patronum diye söylemiyorum ama cidden etkileyici birisidir. Cidden. Patronumun inanılmaz karizmatik bir adam olduğu olayını atlarsak, çok şanslı bir kızdım. Belki de ona kur yapmak için o tepsiyi kapmasam hala iş arayan ve ailesinden para dilenen bir kız olabilirdim. Şans bana gülmüştü işte. O gün benim hayatımdaki en özel gündü. Beni ben yapan gün.

    #how to be a model, lol, nope. #never say never.


    wanna know:
    Kadınlığa yeni adım atmış olan Busan' lı Park Soo Jin' in hikayesi. Masumiyetini kaybedişi, arkadaşları ve o şehir, Seul. "Seks, sadece seksi bir adamla yaparsan güzeldir." düşüncesini ortaya atmıştır. Ünlü olmaktan çok fikirlerini ortaya koymayı önemser. # just a regular woman


    blog by Park Soo Jin on Grooveshark





    En son Park Soo Jin tarafından Paz Nis. 21, 2013 11:09 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
    Park Soo Jin
    Park Soo Jin
    Model | Oyuncu
    Model | Oyuncu


    Mesaj Sayısı : 28
    Kayıt tarihi : 12/04/13

    dead queen Empty Geri: dead queen

    Mesaj tarafından Park Soo Jin Cuma Nis. 12, 2013 6:25 pm


    dead queen,


    the queen is dead,

    give me love
    POSTED ON DATE (JAN 20, 2013)
    İyi günler, ben yakışıklı bir patronu olan Busan' ın prensesi Soojin. Madem bu blogda hayatımdan bahsedeceğim, bahsetmeden geçmek istemeyeceğim tek bir şey var. Benim ilk kaçamağım. İlk sevgilim. İlk pişmanlığım.

    Legend Entertainment' a katılalı yaklaşık 3 ay oluyordu. Eğlence sektörünün en iyilerinden birisi oldukları için traineelerine de oldukça iyi bakıyorlardı. Ben diğer idol traineeler gibi dans ve spor derslerine katılıyor, aynı zamanda oyunculuk için de yetiştiriliyordum. Onunla diksiyon dersinde tanışmıştım. Benim rol eşimdi ve metinde yazan tüm o sevgi sözcüklerini ona söylemek zorundaydım. O 1.79 boylarında, fazla zayıf olmayan ve oldukça standart görünen bir tipti. Standart derken, çekici olmamasından bahsetmiyorum. Sadece... Şimdilerde ilgimi çekmeyecek bir tipti. Ne çok ne de az yakışıklıydı. Bana bakışından bile benden hoşlandığını anlayabiliyordum. Bir kız bunu nasıl anlamaz ki? O zamanlar saçlarım boyun hizamdaydı ve makyajsız gezerdim. Oldukça doğal ve saf bir kızdım. Aegyo dolu olduğum söylenemezdi, aegyo yapmaya bile utanırdım. Onun karşısında gözlerinin içine bakıp " Senden ne kadar hoşlandığımı göremiyor musun? " şeklindeki saçma metni okumak... Hala bile utanç verici geliyor. Bir hafta içinde apar topar bana çıkma teklifi etti ve kabul ettim. Hormonlarım olması gerekenden hızlı çalışıyordu belki de. Buna rağmen 19 yaşımda ilk sevgilimi edinmiştim. Arkadaşlarımın anlattığı gibi ahım şahım bir yanı yoktu. Sıradan bir his gibiydi. Sadece konuşurken daha çok utanıyordum, laflarıma ister istemez dikkat ediyordum. Elimi tutmasından bile korkuyordum. Bana dokunmasını bile istemiyordum. Belki de sadece uzak durması iyi olur diye düşünüyordum. Fiziksel temas beni ölesiye korkutuyordu. Sanki her an üstüme atlayıp bana sahip olabilirmiş gibi geliyordu. Ve ben bundan korkuyordum. Tüm masumiyetimi bir anda kaybetmekten, sandığım kişi olmaktan... Evet, bir ilişki istiyordum. Ancak bunun nedeninin sadece yalnız kalmaktan korkmak olduğunu farketmiştim. Ona ondan ayrılmak istediğimi söyleyemedim. Ondan uzaklaştım, tekliflerini geri çevirdim. Sadece bir trainee'ydim. Ancak yaptığım kaprisi bir oyuncunun bile yapacağını sanmıyorum. " Han Gyul-ah. Ben... Ben ayrılmak istiyorum... Sorun sende değil, sen mükemmelsin. Sadece ilişkiye hazır değilim." Evveeeet, klasik kalıpları da yerleştirerek klişeyi tamamlamış ve ondan ayrılmıştım. Ancak şirket içerisinde onu gördükçe bana lanet okuyor gibi hissetmeye başlamıştım. Ne zaman görsem bana küfrediyor gibiydi. Bu durum canımı sıkmıyor değildi. Sırf o bana bakmasın diye başka erkek bir traineeyle yakın gibi davranmak zorunda kaldım. Ardından o trainee de bana aşık oldu ve... Ufak çaplı bir kavga çıkmasına sebep oldum. İlk sevgili deneyimim pek nahoş olan anılarla sonlanmıştı. Uzun bir süre boyunca kimseyle birlikte olmamaya yemin ettim. Yalnız kaldığım gecelerde yanımda birisini istiyordum. Kız arkadaşlarım anlatıyordu sevgililerini. Neler yaptıklarını, öpüştüklerinde hissettiklerini. Aynılarını yaşamak istiyordum, bunun için sabırsızlanıyordum. Ancak sadece beklemem gerektiğini düşündüm. Kendimi doğru insan için saklamam gerektiğini. O geldiğinde bunu anlayacaktım ve kendimi ruhumun derinliklerine kadar ona teslim edecektim. Olmaması için hiçbir sebep göremiyordum. O gecelerde tek düşündüğüm şey buydu. Soğuk yastığıma sarılıp uyuduğumda bunu kendime hatırlatıyordum. " Senin bir sevgiliye ihtiyacın yok. Yemek ye ve uyu. " Tüm bu duygularımı geleceğe saklıyordum. O kişi geldiğinde herşey yerinde ve yıpranmamış olacaktı. Yani her iki anlamda da. Bir trainee olarak o yalnız günlerim pek iyi geçmiyordu. Sonra karşıma o çıktı. Yong Han Sung. 1.85 boyunda, kuzguni siyah saçları olan, model olma konusunda diğer traineeleri sollayan adam. Onu çok arzulamıştım. Çok yakışıklı ve bir o kadar karizmatikti. Ufacık bir gülümsemesiyle kalbimi oynatabiliyordu - eminim diğer trainee kızların da- . Onu istiyordum, o benim olmalıydı. Diğer trainee kızların kendilerini küçük düşürmelerini sağlayarak onun gözündeki yerlerini altüst etmiştim. Kendimin kaldığından emin olana kadar bunu yaptım. Bencildim, onu çok istemiştim. Ona açıldım. Eğitimimizden çıkmıştık, şirketin kapısında duruyorduk. Diğerleri çoktan evlerine dağılmıştı. Biz ise kapıda bekliyorduk. Uzun bir süre bakıştık. Ne diyeceğimi bilememiştim. Sadece o an içimdekileri söyleyip kurtulmak istedim. O his canımı yakıyordu. " Han Sung-sshi... Ben... Şey... Senden çok hoşlanıyorum... " Yüzüm kızarmıştı ve başımı eğmiştim. Karşıdan ses gelmiyordu. Başımı kaldırdığımda onu düşünceli bir yüz ifadesiyle yakaladım. " Ben de senden hoşlanıyorum. Sonuçta... Sen benim arkadaşımsın değil mi?" Tabii, neden olmasın ki... Onu kastediyordum çünkü ben de... -ölümüne ağladım- Aşk işlerine net bir perde çektiğim olay bu olmuştu. Oldukça küçük düşmüştüm, öyle hissediyordum ve üstüne üstlük kalbim acıyordu. Hala bile düşündükçe gereksiz bir sıkıntı oluşuyor içimde. Arkadaş olarak ne demektir yahu?! Bir model ve oyuncu adayı olarak friendzonelanmak hiç hoş değildi. Diyeceğim şu ki; Doğru insanı bekleyin. Mutlaka gelecektir. Uzun sürse de bekleyin. Ben de bunu yapacağım.

    #boyfriends for dumbs # that ugly boy



    wanna know:
    Kadınlığa yeni adım atmış olan Busan' lı Park Soo Jin' in hikayesi. Masumiyetini kaybedişi, arkadaşları ve o şehir, Seul. "Seks, sadece seksi bir adamla yaparsan güzeldir." düşüncesini ortaya atmıştır. Ünlü olmaktan çok fikirlerini ortaya koymayı önemser. # just a regular woman


    blog by Park Soo Jin on Grooveshark





    En son Park Soo Jin tarafından Paz Nis. 21, 2013 11:09 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
    Park Soo Jin
    Park Soo Jin
    Model | Oyuncu
    Model | Oyuncu


    Mesaj Sayısı : 28
    Kayıt tarihi : 12/04/13

    dead queen Empty Geri: dead queen

    Mesaj tarafından Park Soo Jin Paz Nis. 14, 2013 6:51 pm


    dead queen,


    the queen is dead,

    hana, my reflection
    POSTED ON DATE (FEB 02, 2013)
    Yakışıklı patronumdan bahsetmiştim değil mi? Onunla birşeyler oldu işte. Herneyse, o konuya çok sonra değineceğim. En iyi arkadaşım, hatta benim hakkımdakileri benden iyi bilen insanla tanışma hikayemi anlatmak üzereyim. Umarım bu yazıdan dolayı utanmaz. Zira onun kadar iyi yazamıyorum.

    Benim bildiğim kadarıyla çoğu blogger hayattan soyutlanmış, kötü anıları olan insanlardır. Çok azı ben ve benim gibiler gibidir. Rahattırlar ve sadece bunu yazmak isterler. Benim yazılarımı yazdığım süreç içerisinde tanıdığım tüm bloggerlar sadece benim popüleritemden yararlanmak isteyen insanlardı. Bu yüzden onlarla buluşmuyor veya konuşmuyordum. Benim yazılarıma benzer yazılar yazan, aşırı hoşuma giden bir blog vardı. Sürekli onu takip ediyor, hatta sık sık onun bunu kitap haline getirmesi için baskılar yapıyordum. Kızın hayatı o kadar hoştu ki, o hayatı daha fazla dinlemek isterdim. Ancak yapabildiğim tek şey onun tekrar bir yazı yazmasını beklemekti. Tek yapabildiğim buydu. Ve o da işkence gibiydi, haftada bir yazıyor ve kendisini beklettiriyordu. Ne tesadüftür ki o da benim blogumu takip ediyormuş. Bana mesaj attı, beni tanıyordu. Buluşmak istediğini söyledi. Aslında başta " Ben meşgul bir kadınım." ayakları çekmek istemiş olsam da yapamadım. Kızın yazıları beni derinden etkiliyordu bir kere. Ne olursa olsun onunla konuşmak isterdim. Laf lafı açar derler ya, mesajlarımız sayesinde onunla buluşmaya ikna oldum. Buluşma yerimiz her bloggerın en sevdiği alan, bir Starbucks'tı. Hiç unutmam, Gangnam' ın kuzey girişinde sağ köşedeki Starbucks'ta buluştuk onunla. Ben buluşma saatinden erken gittim ve orada beklemeye başladım. Aldığım caramel macchiato' dan içiyor ve Starbucks' ın sattığı dandik ötesi cheesecake' i yiyordum. Kapı açıldığında içeri giren güzel kıza takıldı gözlerim. Yüzü aşırı hoştu. Gözlerinde circle lens ve dudaklarında hafif kırmızı bir ruj vardı. Muhtemelen ulzzangdır diye düşündüm. Öyle olmalıydı. Üstelik Starbucks'taydı ve omzunda takılı duran hoş kamera çantasını görebiliyordum. Deriydi ve özel bir yapım olmalıydı. Yani zevkine düşkün bir kızdı. Benimle buşuşacak blogger olacağını tahmin bile edemezdim. Beni tanıdığı için gelip masama oturduğunda dahi o olabileceğini düşünmemiştim. Kendini tanıttı. " Merhaba. Ben Jung Ha Na." Hana' nın blogunu tanımamak mümkün müydü? O olduğunu anladığım an cidden kısa süreli bir şoka girdim. " Ama. Ama. Ama bloggerlar baya çirkin olmaz mı? Sen yani sen. SEN YA. Fazla güzel değil misin?! " ÖYLEYDİ. O her ne kadar alçakgönüllülük yapıp kabul etmese de bal gibi öyleydi. O gün bir saat Starbucks'ta kaldık. Ardından gezdik, onlarca fotoğraf çektirdik ve en sevdiğimiz tatlıları yedik. İnanılmaz güzel bir gündü. Onun mükemmel bir insan olabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Erkekler hakkındaki fikrimiz aynıydı. Aynı tarz kıyafetleri seviyorduk. Üstelik ben hayat hikayemi anlattığımda dahi bana gaz verdi. Yazmalıydım, onun gibi yazabilmeliydim. Hana-yah! Epiksin biliyosun di mi?! Sakinim tamam. Sonuç olarak benim adet dönemimi bile bilen birisi, ben de onunkini bilirim sanırım. Yani evine elimde kekle gitme sebebim tabii ki tatlı açlığımızı bastırmamız. Evet, hayatımız özenilecek derecede güzel. Müthişiz. Bu kadar. İlk yattığım erkekten bahsediyorum. İlk öpüştüğüm. O yatakta sabah ilk yaptığım iş bu kıza mesaj atmaktı. " Kızım! Şu an ne yaptığım hakkında hiçbir fikrin yok! "

    #bff. #love you bitch. #she's so awesome.



    wanna know:
    Kadınlığa yeni adım atmış olan Busan' lı Park Soo Jin' in hikayesi. Masumiyetini kaybedişi, arkadaşları ve o şehir, Seul. "Seks, sadece seksi bir adamla yaparsan güzeldir." düşüncesini ortaya atmıştır. Ünlü olmaktan çok fikirlerini ortaya koymayı önemser. # just a regular woman


    blog by Park Soo Jin on Grooveshark



      Similar topics

      -

      Forum Saati Çarş. Kas. 27, 2024 1:47 am