NOBLE BEAST

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

3 posters

    Never Let Me Go

    Kim Na Na
    Kim Na Na
    Visual Arts | I. Sınıf
    Visual Arts | I. Sınıf


    Mesaj Sayısı : 158
    Kayıt tarihi : 02/03/13

    Never Let Me Go Empty Never Let Me Go

    Mesaj tarafından Kim Na Na C.tesi Nis. 06, 2013 11:13 am


      Yağmur narin bir şekilde kumun üstüne çiseliyor ve babam kaleye son dokunuşlarını yaparken bacakları çıplak ve yağmur yağmasına rağmen annem ve ben hendek yapmak için denizden kovalarlar su taşıyoruz ve son güneş çıktığında her kalenin tepesine bayrak dikiyoruz böylece bayraklar pır pır ederken bizde tepede ki kulübeden dondurma alıyoruz ve son dalgalar kıyıya gelirken babam hala bizimle oturuyor ve hep beraber kalenin içinde ki insanlar boğulmasın diye suyu geri itiyoruz. Kumsalda puding. Martılar. Dalgalar. Kumsal mürekkep balıklarıyla kaplı. Bir dakika daha. Bir dakika. Bir dakikaya daha ihtiyacım var. Onları bu kadar erken bırakamam. Bilinci kapalıydı. Uyanabilirdi ama.. Anılarını bırakmak istemiyordu. Annesini ve babasını. Kumsalı. Mürekkep balıklarını. Her şey karanlığa gömüldüğünde Young Joo'nun kolları arasındaydı. Sonrası yoktu. Sadece karanlık. Sonra annesi ve babası geldi. Sekiz yaşında ki küçük kendisi. Hastaneye varana kadar birkaç kez ayılmış ardından yeniden bayılmıştı. Omzunu delip geçen kurşun içinde bir yerlerdeydi ve kanının dışarıya fışkırmasına neden olmuştu. Kurşundan ziyade belki de kan kaybından ölecekti. Etrafında ki her şeyi duyabiliyordu ama tepki veremiyordu. Zaten geçmişe döndüğünde duymak istemedi. Sadece eskisi gibi kumsalda koşmak istedi. Young Joo'nun haykırışlarından sonra ambulans sirenleri, tanımadığı güçlü, cılız kadın, erkek sesleri. Bilmediği bir şeyler mırıldanıyorlardı. Omzunda ki keskin acı yayılırken, istemsizce yüzünü buruşturuyordu ya da acıyla inliyordu. İnce elini kavrayan güçlü bir eli hissediyordu bazen. Annesi ve babası yeniden ortaya çıkıyordu. Delice kumsalda koşturuyordu. Dondurma yiyiyordu. Kumsala vurmuş deniz analarını tuttuğu dal ile dürtüyordu. Anılardan çekilip alındığında gürültüden dolayı yüzünü buruşturuyordu. İnsanların sesleri adeta teninin altına girmek istiyormuş gibi üzerine nüfuz ediyordu. Young Joo'nun sesi yoktu. Sonra.. Bilincini tamamen kaybetti. Küçük bir kuş her seferde bir kum tanesi taşıyarak kumdan bir dağı her milyon yılda bir hareket ettiriyor ve dağın yeri değişince kuş tekrar hepsini tek tek geri götürüyor ve ölü olmak için ne kadar uzun bir zaman olduğunu... Birbiri ardına çıkan üç küçük hava baloncuğu, pamuklu yünden yapılmış altı tane kardan adam, birbirine gümüş zincirlerler bağlanmış, hepsi farklı renkte yedi taş. "Uyanacak değil mi? Uyanmalı. Onu da kaybedemem. Kardeşime söz verdim. Onu koruyacağıma dair söz verdim.." Hırsız ya da her kimse Nana'yı öylece vurmuştu ve kaçmıştı. Nana'nın gözlerinin önüne karanlık siluetin kaçışı geldi. Kimdi acaba? Neden evine girmişti? Bunu yapmak zorunda mı kalmıştı yoksa isteyerek birinin evine girip, silahı ile onu vurmuştu. Genç miydi yoksa orta yaşlı biri mi? Acaba kadın mıydı? Erkek mi? "Çocuklar nerede? Çocuklar.." "Pyo Min ile beraberler. Evde. Çöreklerini yiyorlardır. Televizyon izliyorlardır. Onlar için endişelenme." Havada süzülüyormuş gibi hissediyordu. Rahattı. Omuzunda ki acı yoktu. Aslında hiç bir şey yoktu. Sadece kendisi. Annesi ve babasını da göremiyor artık. Uyanmaya daha yakın. "Neden uyanmıyor?" "Uyanacak. Sadece sabredin. Zihni acıdan dolayı bilinç kaypı yaşadı. Durumu iyi. Narkozun etkisini göz önünde bulundurmalıyız." Bahçe boyunca alçaktan uçan bir kuşun sesi. Çay fincanın içinde parlayan güneş. Bir bulut geçiyor. Pencereden içeriye güneş giriyor, üstüme düşüyor, içime düşüyor. "Merhaba ben Goo Mi Nam. Nana'nın arkadaşı. Nana...Nana saldırıya uğradı. Haberinin olması gerektiğini düşündüm... ... ..." Altı tane origamiyle zambak şekline katlanmış servis peçetesi. Kokulu tütsüler. Menekşeler. Bilinci yavaşça yerine gelirken güçsüz hissediyordu. Fazla güçsüz. Üzerine tonlarca ağırlık yüklenmiş ve altına kalmış gibi. Omzunda buruk bir acı yayılıyor. Sola doğru yatırılmış. Yüzü beyaz yastığın içine gömülü vaziyette, saçları yastığı kaplıyor. Üzerinde ince hastane önlüklerden var. Saçı yavaşça okşanıyor ve annesinin yıllar önce söylediği ninni kulaklarına çalınıyor. Uzun süredir hareketsiz yatıyordu, hafifçe kıpırdamaya çalışıyor ama omzuna keskin bir acı yayılıyor. Gözlerini sıkıyor ve üç - dört kez kırpıştırmakla yetiniyor. Görüşü bulanık. Tepesinde kocaman beyaz bir ışık parlıyor ve Nana'nın gözlerini alıyor. Hastane kokusuna, tütsü kokusu yayılmış. Yanı başında teyzesi sandalyede, yatağına doğru yaslanmış şarkıyı mırıldanıyor. Koltukta Mi Nam tırnaklarını yemekle meşgul. Young Joo'da koltukta kendisine kalan kısımda oturmuş yüzü ellerinin arasında, başı öne eğik. Hiç biri uyandığını fark etmiyor. Gözlerini yeniden kapatıyor. Onun burada olmasını isterdim. Bana sıkıca sarılmasını ve bırakmamasını.

    Kim Young Joo
    Kim Young Joo
    Seul Savcılık B. | Savcı
    Seul Savcılık B. | Savcı


    Mesaj Sayısı : 18
    Kayıt tarihi : 12/03/13

    Never Let Me Go Empty Geri: Never Let Me Go

    Mesaj tarafından Kim Young Joo C.tesi Nis. 06, 2013 11:52 pm

    Gözünün önünden hala o an gitmiyordu. Nana'nın eline bulanmış kanları sanki hala duruyordu. Yüzlerce binlerce kez yıkasa çıkmayacakmış gibi. Nana ile güzel bir gün geçirdikten sonra olanlar sanki bir kabus gibiydi. Duyduğu gürültüyle beraber evden çıkan adamın peşinden koşması ve yakalayamaması. Sonrasında Nana'nın yanına koştuğunda onun kanla kaplı vücudunu görmesi. İşte o anlarda sanki nefesi kesilmişti ne yapacağını bilmez haldeydi. Nana vurulmuştu. Nasıl olmuştu? Neden olmuştu? Kafasında o kadar çok soru vardı ve bunların hiç birine cevap bulamıyordu. O anlık yaşadığı şokun etkileri hala üzerinde dolaşıyorken Nana'yı kucaklamış ve ambulansın gelmesini beklemişti. Ardından hemen ameliyata alınmıştı. Bu sırada aklına gelen kişileri aradı. Yani Nana'nın teyzesi ve yakın arkadaşları olan Go Mi Nam ve Pyo'yu. Haberi duyar duymaz hepsi hızlı bir şekilde hastaneye gelmişti. Hepsi Nana'nın ameliyattan çıkışını sessizce beklemişti. Doktorun ameliyathaneden çıkışını gördüklerinde Nana'nın durumunu sormaya gitmişti Young Joo. Doktor "Savcı bey, ameliyat iyi geçti. Çok büyük bir hasar yok. Kurşun sinirlere gelmemiş. Kolay atlatacaktır." dedi ve selam verip uzaklaştı. Sonrasında Nana sedye ile ameliyathaneden hemşirelerle beraber çıkarıldı. Bir koşu sedyenin ucundan tuttu ve elini Nana'nın ıslak saçlarına götürdü. Ne yapıp edip onu bu hale getiren herifi bulacaktı. Buna kendi kendine yemin etmişti. Nana hasta odasına getirildi ve bu sırada kısa bir süre yalnız kalması istendi. Bu sürenin nasıl geçeceğini bilmiyordu. Elini cebine götürüp hastane içinde ki bir banka oturacakken hala ellerinde kan bulunduğunu fark etti. Lavaboya gidip tekrar tekrar yıkadı.Nana'yı kaybetme düşüncesi o kadar zordu ki. Nasıl vurulmasına izin vermişti? Neden kurşunun önüne atlayacak kadar ona yakın olamamıştı? Nana'nın odasının önünde beklemeye devam ederken hemşirenin içeri girmelerine izin vermesi üzerine odaya sessizce girdiler. Nana'nın yatağının hemen yanında teyzesinin oturması üzerine kendine odanın diğer köşesinde ki koltuğu bulmuştu. Saatler geçmek bilmezken hala Nana'nın uyanmaması sinirini bozuyordu. Beklemekten başka çareleri yoktu. Olay yerine polisler gitmiş olmalıydı. Hemen haber vermişti tüm yetkililere. Söz konusu Nana'ydı. Elinden gelen her şeyi yapacaktı ve onu bu hale getiren herifi bulacaktı. O nasıl Nana'ya acımadıysa Young Joo da ona acımayacaktı.
    Lee Jin Ho
    Lee Jin Ho
    Law | II. Sınıf
    Law | II. Sınıf


    Mesaj Sayısı : 146
    Kayıt tarihi : 24/02/13

    Never Let Me Go Empty Geri: Never Let Me Go

    Mesaj tarafından Lee Jin Ho Paz Nis. 07, 2013 7:16 am

    Artık Nana'a ve kendisine karşı kesin karar almıştı. Kesinlikle bir daha Nana'ı görmeyecekti. Babasına da diretmişti Amerika'ya geri dönmek için. Babası ne evet demiş ne de karşı çıkmıştı. Düşünmeye ihtiyacı olduğunu söylemişti. Bu da bir şeydi Jino için. Babası hayır derse o iş gerçekten bitiyordu ama düşünecekse bile bir ihtimali vardı. Gerçekten artık Kore'de kalmak istemiyordu, her yer, her şey Nana'ı hatırlatıyordu. Jino ilk defa kendisinden başkasına aşık olmuştu ve bu doğru değildi. Hiçbir şekilde birbirlerine uyumlu değillerdi, birbirlerinin ideal tipi değillerdi, birbirlerinin seviyesinde değillerdi, birbirlerine göre bir yaşamları yoktu. Kısacası farklı dünyaların insanları resmen bunlar için yaratılmış bir tabirdi. Ama aşk yine söz dinlememiş ve en olmadık kişileri çift yapmaya çalışmıştı. Jino buna karşı durmaya çalışıyordu hemde Nana için yanan bir kalp ile. Aşka inanmayan hatta nefret eden, kadınları sadece yataklarda işe yarayan olarak gören biri için bu yeni bir çağın açılışı gibiydi. Ama yanlış insanla. Olmayacak bir şey. Babasının odasından çıktı ve şirketteki kendi odasına doğru ağır adımlarla yürümeye başladı. "Bu odamı büyük ihtimalle son görüşüm olacak. Bir daha geri dönmeyeceğim. Bir şekilde orada temel atacağım ve yeni bir... Hayır hayır eski playboy Jino hayatıma geri döneceğim." Tam odasının kapısına uzandı ki telefonu çaldı. Telefonu pantolonun cebinden çıkardı ve kapıyı açtı. Masasına doğru ilerlerken ekrandaki tanınmayan numarayı gördüğünde kaşlarını çattı, numara tanıdık geliyordu ama aslında hatırlamıyordu -Nana'ın numarasını silmişti, her şeyi geride bırakmak için-. Açtığında karşıdaki sesin Nana ile ilgili ciddi şeyler söylemesi üzerine heykel kızların erkek versiyonunu canlandırdı. Başından aşağı buz kütlesinin düştüğünü, tüylerinin ağda ile koparalışını hissetti. Telefondaki kişiden hastaneyi öğrendiği gibi hızla yola koyuldu.
    Never Let Me Go Tumblr_m7pzxlnJIW1rthzh6o1_500
    Parmakları direksiyon ve gaz ile bütün olmuştu. Trafik kurallarını sikmişti resmen. Kendine verdiği sözü şimdilikgeri çekiyordu. Nana'ın durumunu öğrenmeliydi, önceliği buydu. Gerçekten korkuyordu şuanda. "Bir şey omuş ya da olacak olamaz. Ben bundan korktuğum için kendimi ondan uzaklaştırıyorum. Bunun olmaması için. Ama ben yanındayken daha bu acıyı çekiyorum. Eğer ona bir şey olursa... Eğer. Ona bir şey..." dudaklarını sıkıca ısırdı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu.
    Kim Na Na
    Kim Na Na
    Visual Arts | I. Sınıf
    Visual Arts | I. Sınıf


    Mesaj Sayısı : 158
    Kayıt tarihi : 02/03/13

    Never Let Me Go Empty Geri: Never Let Me Go

    Mesaj tarafından Kim Na Na Paz Nis. 07, 2013 7:50 am


      Teyzesi ve Mi Nam yatakta doğrulmasını sağladılar ve sırtını yumuşak beyaz yastığa gömdü. Anlık bir şekilde yüzünü buruşturdu ve dudaklarını birbirlerine bastırıp, başını salladı. Teyzesinin parmakları bir süre daha saçlarında ve teninde gezindi ardından yatağın yanında sandalyeye kuruldu. Mi Nam'da yiyecek bir şeyler almak için ortadan kayboldu. beyaz örtüyü göğüs hizasına kadar çekti ve parmaklarını birleştirerek elini karnının üzerine koydu. "Seni koruyamadım. Annene söz vermiştim. Ama.. Koruyamadım. Sana bir şey olsaydı... Daha kötü. Yaşayamazdım." Teyzesinin hastaneden çıkışı bir hafta bile olmamıştı. İlk güne nazaran toparlanmıştı ama halen yürümekte zorluk çekiyordu ve manevi açıdan pek güçlü olduğu söylenemezdi. Elini, elinin üzerine yerleştirdi. "O evde kalmana daha fazla lüzum gösteremem. Yeniden yanıma yerleşeceksin." Kurumuş dudaklarını yaladı ve yorgun bir yüzle teyzesine baktı. Sanki birkaç saat içerisinde fazla yaşlanmış görünüyordu. Eliyle teyzesinin elini kavradı ama bir şey söylemedi. O evden kopamazdı. Üstelik anne ve babasını bu derece hatırlarken. Anıları sanki zihnine dolmuştu. Hepsini unuttuğunu sanıyordu. Onlardan geriye hiç bir şey kalmadığını. Ama zihninin derin köşelerinde halen varlıklarını sürdürüyorlardı. Başını yastığa gömdü ve yatağın kenarında asılı duran serumu izlemeye başladı. Sessizlik. Sessizlik şuan hoşuna gidiyordu. Uyumak istiyordu ama vücudu buna müsaade edemeyecek kadar iyiydi. İlaçların etkisi her ne kadar üzerinde bitkin bir hal yaratsa da uyumakta zorlanıyordu. Çok fazla uyumuştu. Çok fazla hiçlikte sürüklenmişti. Yutkundu ve konuşmaya çalıştı. "Saat kaç?" Teyzesi ilk söylediğini anlamamış gibi kendisine baktı ardından ince bileğinde ki saate baktı. "13:40." Vurulduğunda en fazla gece yarısı olmalıydı. Derin bir nefes aldı. "Young Joo-sshi'nin sizi telaşlandırmasını istemezdim. Buraya gelmemeliydin. Tamamen iyileşmiş sayılmazsın." Teyzesi kaşlarını çatıp bir şeyler söylemek için ağzını aralayacakken içeriye Mi Nam ve Young Joo girdi. Mi Nam elinde kocaman bir tepsi üzerinde bir dolu atıştırmalık, meyve suyu ile içten bir şekilde tebessüm ediyordu. Tuzlu bir atıştırmalık kaptı ve paketini açıp yemeye çalıştı ama tadı boştu. Sanki tat duyusunu kaybetmiş gibiydi. Yüzünü buruşturdu ve paketi yatağın yanında ki çekmecenin üzerine bıraktı. Bu sırada Mi Nam üzerine doğru eğildi. "Nana-sshi.. Senin şu kurtarıcına haber verdiğimi söylemem gerek. O sarhoş olduğun gün bana oldukça yardımı dokundu. Hem seni önemsiyormuş gibi görünüyor." Tek kaşını havaya kaldırarak baktı. "Ahjumma neden dışarıya çıkmıyoruz? Hava düne göre gayet güzel. Hadi biraz temiz hava alalım... Young Joo-sshi, Nana-sshi'ye göz kulak ol." Mi Nam sorularına cevap vermeden ayaklandı ve teyzesini kapıp odadan çıktı. Kurtarıcım mı? Sesi sedası çıkmayan Young Joo'ya döndü ve tebessüm etti. "Young Joo-sshi. Teşekkür ederim. Eğer orada olmasaydın durum daha vahim olabilirdi." Sesi cılız ve güçsüz çıkıyordu ama kendinden emindi.

    Lee Jin Ho
    Lee Jin Ho
    Law | II. Sınıf
    Law | II. Sınıf


    Mesaj Sayısı : 146
    Kayıt tarihi : 24/02/13

    Never Let Me Go Empty Geri: Never Let Me Go

    Mesaj tarafından Lee Jin Ho Paz Nis. 21, 2013 7:18 am

    Uzun koridorda ilerlerken yanından geçenleri umursamıyordu bile, hızlıca ilerliyordu Nana'ın az önce öğrendiği odasına doğru. Kafatasının içinde deli düşünceler ve kendini suçlu hissetme baskısı öyle ağır geliyordu ki beyni pelteleşip kafa tası arasından akacak gibiydi. Nefesini içine çekti ve hızlıca verdi. Hastane kokusunu da sevmezdi, aslında içini karartan her şeyi sevmezdi. Hastane ona, ölümü, kötü çocukluğunu, yokluk duygusunu anımsatıyordu. Şimdi bir de Nana'ı erkenden kaybetme korkusu eklenmişti. Ayaklarını hissetmiyordu ve eli ne zaman oda kapısının soğuk metal tutacağını tuttu hatırlamıyordu. İçeri girdiğinde Nana'ın ince sesini duyduğunda nedensizce gözlerini huzurla kapattı ve derin bir nefes boşalttı ciğerlerinden. Sırtını dikleştirdi ve çenesini hafifçe kaldırıp dimdik bir şekilde görüş açısına Nana'ı getirecek şekilde içeri girdi, tabi yatağın önündeki koltukta oturan savcıda bu alana girmeyi başarmıştı. Burada olmasaydı dişimi kı- tabi ki öyle bir şey yapmazdım. Salak herif. Bok yüzlü ya! Nana'ın son sözleri sanki şimdi beynine işliyormuş gibi anca anlamıştı kızın az önce söylediklerini. Bazen böyle olurdu işte, o sırada dinlemezdi aradan kısa zaman sonra anlardı ne dendiğini. Şimdi de olan gibi. Bakışlarını yerdeki çirkin mermerlerden çekti ve Nana'a uzattı. Kızın yüzü donuktu bir şey okunamıyordu. Duygu-yüz okuma ustası Jino şimdi boka basmıştı ve Nana'ın duygularını hissedemiyor-okuyamıyordu. Yutkundu. Ellerinin boş oldğunu o sırada fark etti, çiçek alıp öyle gelmesi gerekirdi değil mi?
    Kim Na Na
    Kim Na Na
    Visual Arts | I. Sınıf
    Visual Arts | I. Sınıf


    Mesaj Sayısı : 158
    Kayıt tarihi : 02/03/13

    Never Let Me Go Empty Geri: Never Let Me Go

    Mesaj tarafından Kim Na Na Paz Nis. 21, 2013 7:41 am


      Young Joo ile konuşurken, Nana birkaç saniye sonra hayatının en garip anını yaşayacaktı. Odaya böyle dalan ve dikilen de kimdi? Gözlerini bile kırpmadan baktı. Tüm günahkarların en kötüsü. Kalbini paramparça eden ama ihtiyacı olan tek kişi. Yüz karası. Değişmeyecek olan tek şeyse, aklının ve kalbinin her tarafının ona ait olduğuydu. Yine de hiçbir şey olmamış gibi davranamazdı. Hiç bir zaman rahat olamamıştı zira. Yutkundu. "Young Joo-sshi bana kahve alır mısın? Sıcak bir içeceğe ihtiyacım var." Young Joo her ne kadar bu durumdan hoşnut olmadığını yüz ifadesi ile yansıtsa da bir şey demedi, demek istemedi. Ayağa kalktı ve Jin Ho'nun yanından geçerken saniyelik bir şekilde yüzünü buruşturarak odadan çıktı. Kolunda ki serumun iğnesini çıkardı ve dişlerini sıkarak ayaklarını yataktan aşağıya uzattı. Soğuk mermer zemin ürpermesine neden olmuştu. Ayağa kalktı. Bir adım dahi atmaya korkuyordu ama yataktan kalkmayı başarmıştı. Jin Ho'ya baktı. Terk etmişti kendisini. O lanet evde ona o kadar alışmışken, tek başına bırakmıştı. Bir daha yüzünü dahi görmeyeceğine, onu unutacağına dair yemin etmişti kendine. Ne içindi bu çabalar? Güzel suratına bakmaya doyabilirdi sanki... Daha fazla dayanamadı Nana. Dolan gözlerinden bir damla yaş, yanaklarına doğru süzülürken kendini Jin Ho'nun kolları arasına attı. Parmak uçlarında ona sarılıyordu, kolunu boynuna dolamıştı. Çenesini, omzuna bastırırken, kolları bir ahtapotu andırıyordu. Kımıldadığı an, onu oracıkta öldürebilirdi. Anlam veremediğini fark etti. Nasıl? Nasıl burada olabiliyordu? Onca söze, onca olaya karşın nasıl karşısındaydı? Nasıl başarmıştı bunu? Nasıl bu kadar aşık olmuştu ona? Onca gün. Onu o kadar özlemişti ki… Güzel gülümsemesini, gözlerini, omuzlarını... Her şeyi. Onunla ilgili her şeyi özlemişti. Böyle bir bağlılık aptalcaydı. Gerçek olamazdı ama Nana tam olarak bunu yaşıyordu. Kollarını daha da sıkılaştırdı. Kokusu. Pahalı parfümlerin aksine gerçek kokusu. Bu koku ondan başka kimseye ait olamazdı, olamayacak kadar güzeldi. Olsa olsa cennete ya da gökkuşağına ait olurdu. Gözlerini kapattı. Yine oldu, iradesiz Nana, Jin Ho'ya yenik düşmeye başladı.

    Lee Jin Ho
    Lee Jin Ho
    Law | II. Sınıf
    Law | II. Sınıf


    Mesaj Sayısı : 146
    Kayıt tarihi : 24/02/13

    Never Let Me Go Empty Geri: Never Let Me Go

    Mesaj tarafından Lee Jin Ho Paz Nis. 21, 2013 8:05 am

    Nana'ın Jino'a ulaşan ama ona ait olmayan ince sesi, savcıyı harekete geçirmişti. Yaşam belirtisi göstermeyen Jino gözlerini savcıya çevirerek ilk belirtiyi gösterdi. Savcı yanından geçerken köpeğin saldırısını bekleyen bir kedi gibiydi. Kuyruğu kalkmış ve bütün tüyleriyle tetikte. Tek bir gıcık harekete anında pençelerini çıkarabilirdi Jino. Savcı yanından geçti gitti ve Jin Ho'ın gözleri yatağın ayak kısmana bakılı kaldı. Yine hareketsizlik belirtisi.. Nana'ın ayaktan kalkışını göz ucuyla görüyordu ama ona bakmaya utanıyordu. Evet. Çünkü bütün olanlar kendi hatasıydı. Eğer Nana'a hisler beslemeseydi hala o evde yaşıyor olabilirlerdi. Eğer Nana'ı parkta ve evde terk edip gitmeseydi hislerini bastırmanın bir yolunu bulup evde yaşamaya devam edebilirlerdi. Şimdi artık kahramanlık tahtını savcı kapmıştı kesinlikle. Nana'ı bırakmayan, onu koruyan ve seven. Ama haksızlıktı, Jino ve Nana'ın ile farklı kulvarlarda olması onun suçu değildi. İdeal tipini yansıtmaması... Hayat nehrinde ters yöne yüzen iki kişiydi Nana ve Jino. Ama Jin Ho çoktan bırakmıştı yüzmeyi, pes etmişti. Nana ise tek başına Jino'ı da çekip ilerlemeye devam ediyordu. Artık Jino'ın da kalkıp Nana'a yük olmaması gerektiğini hissetmişti. Bunu kızın kendisine sıkıca sarıldığında anlamıştı. Kızın parmaklarını sırtında ve boynunda, vücudunu kendi vücuduna yaslanmış olarak hissettiğinde bütün düşünceleri nehrin suyuna karışıp kendilerinden uzaklaştı. Artık Amerika o kadar mükemmel gelmiyordu, Nana'ın yanı daha iyi gibiydi. Bunu zaman gösterecekti, karar vermişti. Galiba. Nana'a kendisi bakacaktı, en azından iyileşene kadar onu yanında tutacaktı, sonra tekrardan gidebilirdi lanet Amerika'ya. Kızın bu durumda olması kendi suçuydu ve bunu telafi edecekti. Kolları hala oynamazken kalp atışı fazla oynaktı. Bir heykel gibi soğuk duruyordu kendisine yapışmış kıza karşı. Yutkundu ve Nana'ın ellerini tuttu ve kendinden ayırdı. Kızın yüzündeki kırıklığı okuyabilmişti şimdi. Kızı kendine yan yasladı ve yatağa doğru yürüttü, bu sefer kız kukla gibi Jino'a uyuyordu. Çıt çıkmıyordu, mermere değen ayak sesleri ve dışarıdan gelen sesler dışında. Kızı yatağa oturttu ve kendisi de önünde eğildi. "Kendine... Dikkat etmelisin artık Nana~shi." böyle saçma sapan bir söz çıkmıştı zorlukla ağzından.
    Kim Na Na
    Kim Na Na
    Visual Arts | I. Sınıf
    Visual Arts | I. Sınıf


    Mesaj Sayısı : 158
    Kayıt tarihi : 02/03/13

    Never Let Me Go Empty Geri: Never Let Me Go

    Mesaj tarafından Kim Na Na Paz Nis. 21, 2013 8:37 am


      Bir insanın zaafı olmasının en kötü yanlarından biri de buydu. Alnında hissettiği sıcak buse, vücudunda işlevini yitirmiş kaç organ varsa, hepsini tekrar çalıştırdı. Kendine gelebildiğinde Jin Ho halen karşısında eğilmiş duruyordu. Yüzünü okşayan, kemikli parmakların boğumlarını hissettikçe değişiyordu. Kızın ona beslemeye çalıştığı tüm nefret ve aşk karışımı parmaklarının arasına alınmıştı şimdi. Gözyaşlarını temizleyen çocuğa şöyle bir baktı. Kendime dikkat etmeli miyim? İnce elini, gözyaşlarını silmeye devam eden Jin Ho'nun eline bastırdı. Gözlerini kapattı ve elin yanağı ile sıcak temasına odaklandı. Bir yandan konuşmak için çırpınıyordu, onsuz bir hafta neler yaşadığını, içinde gün geçtikçe artan bu duyguları... Nasıl perişan olduğunu. Diğer bir yanıysa hiç konuşmamak, orada saatlerce öylece durmak istiyordu. Yatağın üzerinde ki hareketliliği hissettiğinde gözlerini açtı. Jin Ho'a hemen bitişiğinde oturuyordu. Eninde sonunda konuşacaklardı. Bu gerçeği inkar edemezdi. Tekrar sarılmak istiyordu ama durdurdu kendisini. Jin Ho'nun elini indirdi ve uzaklaştırdı kendinden. Göz yaşlarını tutacaktı. Güçlü durmalıydı. Kalbi daha önce hiç bu kadar kırılmamıştı. Her ne kadar kendisini telkin etse ve umut bağlamasa da kalbi kırılmıştı. Boşver. Boş veremiyordu işte. İsterse bu onu son görüşü olsun, ölene kadar, hatta daha sonrasında bile onun sevdiği adam olarak kalacaktı ve yaşadıkları mutlu anları asla silinmeyecekti hafızasından. Nana aniden kendi dudaklarını Jin Ho'nun dudaklarına yaklaştırdı ve onu öpmeye başlarken, son derece rahat olduğunu fark etti. Bir rüya gibiydi... Aldığı ilaçların etkisinden dolayı süzüldüğünü hissetmesinden dakikalar geçmemişti. Gerçeklikten son derece uzak olduğu kesindi. Jin Ho'nun onun öpücüğüne karşılık veriyor olması? Tabi Jin Ho'nun öpüşmeyi sevdiği göz önüne alınacak olursa muhtemelen anın keyfini çıkarıyor olabilirdi bu yüzden Nana'yı durdurmamıştı belki de. Dudakları birbirlerinden ayrıldığında alnını Jin Ho'nun alnına yasladı. İnce parmaklarını Jin Ho'nun dudaklarını buldu. "Konuşma lütfen." Dudakları yeniden buluşurken, Jin Ho'nun onu kollarıyla sardığını hissetti ve ancak o zaman rahatlıkla gözlerini kapatarak kendisini bıraktı.

    Lee Jin Ho
    Lee Jin Ho
    Law | II. Sınıf
    Law | II. Sınıf


    Mesaj Sayısı : 146
    Kayıt tarihi : 24/02/13

    Never Let Me Go Empty Geri: Never Let Me Go

    Mesaj tarafından Lee Jin Ho Paz Nis. 28, 2013 7:42 am

    Nana'ın kendisine yaklaşırken gördüğünde bir saniye sonra nelerin olacağını biliyordu ama... Bir duygu hissetmeliydi değil mi? Hissizliğin altında eziliyordu sadece. Kızın dudakları kendisine dokunduğunda içi acıdı, ilk duygu yavaşça bedenine yayılıyordu. Nana'a acı çektirdiği için üzüldü ama dudakları üzerinde dolanan solmuş dudaklar düşüncelerini alıp götürüyordu. Dudakları bile hastaydı Nana'ın, acı çekmiş, özlemiş... Gözlerini hala kapatmamış ve bu sefer özlemle öpüştüğü kızı izliyordu. Kızın göz kapaklarına daha önce böyle bakmamıştı, gözleri altında kıpırdayan gözleri, burnunun arada bir nefes almak için kenarlarının oynaması, izliyordu hepsini. Kızın belini sardı ve kendisine çekti, bu arada yavaşça kendi gözleri de kapanmıştı. Nana'ın dudaklarından dökülen inleme sesiyle dudaklarını çekti ve durup kıza baktı. Seni seviyorum. Bunu söylemeyi çok istedi ama yapamazdı, şimdi. Belki de asla. Susmak için dudaklarını tekrar Nana'ın ince dudaklarına götürdü. Bu sefer hızlıca öpmeye başlamıştı ama acıtmadan. Dudaklarını kızın dudaklarından kaldırdı ve kızın çenesine, yanağına değdirdi. Kulağına doğru götürdü ve saçlarını kokladı. Ne kadar özlediğini ancak fark edebilmişti? Kendilerine nasıl acı çektirdiğini? Ama hala aklı almıyordu? Kısa bir sürede bu kadar ideal tipinden uzak birine nasıl aşık olmuştu? Daha fazla ileri gitmek istemiyordu ama kendini kontrol etmeliydi, hala daha yaraları kapanmamıştı. Hem fiziksel hem de ruhsal. Dudaklarını kızdan uzaklaştırdı ve Nana'ın kendisine tekrar yakınlaşmaya çalışmasıyla alnını kızın alnına dayadı ve elleriyle başını tuttu. "Hastayken sevişmek iyi değildir..." dedi ve ekledi "Hem hastane yataklarında seks fantezi alanıma girmiyor ve rahatsız edici." dedi ukala bir şekilde. Evet, Jino geri döndü. Dudaklarını yaladı ve kızın dudaklarına kısa bir öpücük daha kondurdu bu da bir süre daha sabret demek oluyordu. O sırada kapı açıldı ve Nana'ın hızla elleri arasından kayışına mı yoksa kapıya mı bakacağına karar veremeyen Jino ilk önce Nana'a baktı. Kız parmaklarıyla dudağı üzerinde geziniyordu ve gözleri hızlı hızlı odanın yerinde dolanıyordu. Suç işlerken yakalanmış bir çocuk gibiydi. Başını savcıya çevirdi ve o da şaşkınca kendilerine baktığını gördüğünde smirk gülüşünü sergiledi. Bu kaçıncı seni geçişim savcı?! Nana bana aşık. Zafer benim.
    Kim Na Na
    Kim Na Na
    Visual Arts | I. Sınıf
    Visual Arts | I. Sınıf


    Mesaj Sayısı : 158
    Kayıt tarihi : 02/03/13

    Never Let Me Go Empty Geri: Never Let Me Go

    Mesaj tarafından Kim Na Na Çarş. Mayıs 01, 2013 3:16 am


      İnce ve kendisine bir - iki beden küçük gelen hastane kıyafetinin içinde ezilip büzüldü. Yatağa gergin bir şekilde uzanırken üzerine beyaz örtüyü çekti ve Young Joo'nun uzattığı plastik bardağı iki eli uzanarak kavradı. Yeniden yatağın içinde büzülerek oturdu ve başını öne eğerek kahvesini yudumlamaya başladı.Bunu yapmayı kesmeliydi, yani cidden, kendisi için bir alışkanlık olmuştu. Saplantılı gibi görünüyordu belki de, farkında olmasa da. Öyle miydi? Bu soruya verecek yanıtı yoktu, ama öyle görünüyor olabilirdi. Sadece Jin Ho'nun var olduğunu bilerek zamanı düşünmeden oturabilirdi öylece. Bu hep böyleydi. Bilebildiği zamanın başından beri. Tamam, belki hep dememeliydi. Young Joo sessizce yatağın yanında ki sandalyeye geçti. Başı öne eğik kahvesini yudumlamaya devam ederken ara ara bakışlarını kaldırıp, yatağın ucunda oturan Jin Ho'ya bakıyordu. Ne zaman böyle duygusal dürtülerine karşı koyamayan vahşi birine dönüşmüştü. Tamam onu öpmüştü ama bunu kısa süreli tutması gerekirdi. Oysa o ne yapmıştı? Resmen Jin Ho'nun üzerine çıkmıştı. Hastane olduğunu veya omzunun arkasında yara olmasına dahi aldırmamıştı. Öte yandan. İçi içine sığmıyordu. Jin Ho.. Tamam 'Seni Seviyorum!' dememişti ama... Hiç bir şey yapmamıştı ama... Bunları düşünmeyecekti. Sadece Jin Ho'u öperek bile yaşayabilirdi. SALAK! Boğazını temizledi ve yüzüne içten bir tebessüm yerleştirerek iki elinin arasında tuttuğu plastik bardağı yukarı kaldırdı. "Kahve için teşekkürler Young Joo-sshi. Mükemmel bir tadı var... " Tamam Nana sus. Aptal aptal gevezelik ederek seni Jin Ho'u öperken, hatta Jin Ho'nun kucağında Jin Ho'nun dudaklarını sömürürken görmüş olması hiç olmamış gibi ortamı yumuşatma. Hiç bir şey yapma. Kahveni iç. Uyu.


      Forum Saati Salı Kas. 26, 2024 11:18 pm