S A L I
Soju şişelerinin hiç dibi yokmuş gibi görünüyordu. Hiç bitmeyecekmiş gibi. Oldukça küçük açık alanda bir lokantadaydı. Etrafı turşu ve et kokusu kaplamıştı. Ama bunları önem vermeyecek kadar kendiden geçmiş haldeydi. Omzunun üzerine başını yerleştirmiş, masaya yatmıştı. Masanın bir kenarında çoktan boşalmış soju şişeleri vardı. Hayatı boyunca bir gecede hiç bu kadar içkiyi ard arda içememişti. Yaşananların payı büyüktü. Dün parkta olanlardan sonra kendisini toparlayamamıştı. Eve döndüğünde çoktan gitmişti. Sanki oraya hiç gelmemiş gibi. Eşyaları yoktu. Hoş sabah fark etmişti olmadıklarını. Ardında tek bir not. Parka dediği gibi. 'Borç biter, Jino gider. Hoşçakal.' Gece geç saatte eve gittiğinde başı ağrıyordu ve Jin Ho parkı terk ettikten sonra göz yaşlarını daha fazla tutamamış ağlamıştı. Bertie'i beslemeyi bile unutmuştu. Sabah şiş gözler, karmakarışık saçları ve dünden kalma saçları ile uyanmıştı. Bu kadar kötü hissedebileceğini tahmin etmemişti. Karşılık beklememişti ama böyle... Bırakılmayı da. En azından evinde kalmaya devam etmesini umut ediyordu. Tüm günü evde geçirmişti. Sandığında ki mektuplarını okumuştu. Mektup gönderende kendisinden umudu kesmiş gibiydi. Ve şimdi.. Olanların ertesi gününde -gecesinde demek daha doğru olur- Goo Mi Nam ile birlikte oldukça rahatsızlık verici bir lokantada oturmuş soju içiyordu. Genç kızın korku dolu bakışlarına ve etrafına göz atmasına karşın, Nana fazla rahattı ve... Soju tüketmeye devam ediyordu. "Nana-sshi. Nana-sshi. Uyudun mu yoksa? Aigoo! Ne yapacam ben şimdi? Nana-sshi?" Mi Nam'ın sesini duyuyordu ama tepki verecek kadar gücü yoktu. Aslında tepki vermeye üşeniyordu. Sadece soju içmek istiyordu. Ertesi gün berbat bir baş ağrısı ile uyanacağını bilse dahi. Hatta onca sojuyu içtiğine göre muhtemelen gece boyunca kusacaktı da. Huzursuzca kıpırdandı. Dili dolanıyordu ama konuşma çabası sergilemeye devam etti. Midesi fazla bulanıyordu. "Mi Nam-sshi.. Uyu..Uyumadım...Gözlerimi.. Dinlen..diyorum." Huzursuzca bir kez daha kıpırdandı ve yüzünü buruşturarak doğruldu. Dirseğini masaya yaslayıp, başını dayadı ve Mi Nam'a baktı. İç geçirdi. Gözlerini kapanmasını engellemeye çalıştı ardından baygın bir şekilde kıza bakmaya devam etti. "Mi Nam-sshi. Kalbim... Acıyor." Mi Nam tek kaşını kaldırdı. Alnını kırıştıracak şekilde ki ifadesi ile öne doğru eğildi ve işaret parmağı ile dokunsa kendisini öldüreceğinden şüphe edermiş gibi şişeleri gösterdi. ".. Nana-sshi. Aşık mı oldun sen? O yüzden bu kadar... İçtin. İçmeyi sevmezdin zaten. Sen bu hallere düşmezdin. Aşık olmazdın ki. Okulda ki onca çocuğu reddettin acımadan... Hoşlandığın çocuğu bile reddettin ama.. Şimdi. Aşıksın. Ve... Bu haldesin. Ne oldu anlat bana?.. Platonik mi yoksa karşılıklı olup birlikte olunamayacak dramlı ilişkilerden mi?" Alt dudağını sarkınttı ve seslice nefesini dışarıya verip, başını kaşıdı. "Mi Nam-sshi. Aşık oldum. Hem de öyle kötü ki. Aramızda bir ilişki bile yok. Hiç bir şey yok. Sadece... Ben...Ve...Duygularım." Mi Nam acıklı bir şekilde kendisine doğru baktı ve masanın üzerinden uzanıp omzunun sıvazladı. "Küçük Nana-sshi. Yoksa gene kurallarından mı kaybediyorsun? Artık hayatı yaşa. Üniversiteyi kazandın. Çalışıyorsun. Teyzen ayaklandı. Bana bugün bir dolu çörek bile yaptı... Nana-sshi. Git duygularını yaşa." Gözlerini sıkıca kapattı ve başında ki ağrıdan dolayı yüzünü buruşturdu. Elini umursamazca havada salladı ve bir yudum soju kalmış şişeyi tutup dudaklarına götürdü. Kalan son yudumları da içti. Başı yeniden koluna düştü ve gözlerini açmaya bile açacak gücü bulamadan konuşmaya çalıştı. "Mi Nam-sshi. Öyle yaptım. Bu kez... Gerçekten duygularımı yaşamak istedim.. Ama... Karşılık bekleyemeceğim biriydi. O... Tanrıydı. Daha önce tanrı zırvalamaları yüzünden onunla dalga geçiyordum ama.. Şimdi onun gerçekten bir Tanrı olduğunu düşünüyorum.." Mi Nam dudaklarını bastırdı, etrafına göz attı. Böyle duygusal ilişkiler konusunda pek başarılı bir arkadaş değildi zaten. Patavatsız ve fazla feminist görüşlü bir kızdı. Ama onunda ilişkileri olmuştu ve hepsi iyi sonuçla bitmemişti. Mi Nam'ın elini bir kez daha omzunda hissetti. Ama bir şey söylemedi. Arkadaş telkin etmek konusunda ki en berbat kişiydi ama... Kendisini rahatlatmasını beklemiyordu zaten. Sadece.. İçini dökme ihtiyacı hissetmişti. Ve soju. Ve.. Uyku. Baş ağrısı ve bulantı berbat bir histi ama vücudunu gevşemişti ve uyuyacak gibiydi. Hem uyku hem de uyanıklık arasında kalmıştı. "Nana-sshi. Nana-sshi." Sanki Mi Nam çok uzaklardaymış gibi sesi geliyordu. Gergin birkaç mırıltı, karıştırılan bir çanta. "Kimi aramalıyım? Teyze.. Olmaz. Young Joo. Bu kim be?.. Önemli aramalar.. Tanrı?.. TANRI! Acaba.. Yok canım. Başka kimi arayayım ki?.. Denemekten zarar gelmez." Şuan sadece sıcak yatağında uyumayı düşlüyordu. Bertie ile beraber. Sonra iyi hissedecekti. Sabah ki baş ağrısı için bir dolu kahve. Üniversiteye uğrardı. Büroya uğrardı. Teyzesi de hastaneden çıkmıştı zaten evine giderdi. Çocuklar ile ilgilenirdi. Lapa dükkanına uğrar çalışırdı. Belki judoya giderdi. Sadece uyumak istiyorum. "Anyanghaseyo. Ben Goo Mi Nam. Nana-sshi'nin arkadaşı. Kimi arayacağımı bilemedim... ... O iyi. Aslında.. Değil... Gaya.... Gaya Lokantası... Jikuawa'da. Evet.... KAMSAHAMNIDA! Hafiflemiş gibi hissediyordu. Uyuyabilirdi. Aslında uyuyor gibiydi. Uyuyordu. Mi Nam'ın şu an ne yaptığı hakkında hiç bir fikri yoktu. Belki de onu burada bırakıp kaçmış olabilirdi. Bir an gerçekten de rüya görmeye bile başladı. Bertie'yi. Bilinçaltının mükemmel görüntüleri (!) Bertie'ye odaklıydı. Kedisini seviyordu. Daha küçücük bir yavruydu onu sokakta bulduğunda. O küçük kediyi evine almıştı. Bertie ile yetinebilirdi hayatta. Kimseye gerek olmadığını düşünüyordu. Rüyasından Mi Nam'ın homurdanmaları, konuşmaları.. Sonra tanıdık bir ses ama kime ait olduğunu hatırlayamıyordu. Fazla tanıdık ama... Düşünemiyordu. Vücudunu saran iki güçlü kol ve sonra masada değildi artık. Başını o herhangi birinin göğsüne yasladı ve kolunu boynuna attı. Masadan daha rahat. "KAMSAHAMNIDA!.. Bunların... Parasını ben öderim. Sadece onu sağsalim evine götür... Aigoo! Çantasını unutuyordum.. Al. İç geçirdi ve Bertie rüyasına geri döndü. Aptalca bir rüyaydı. Bertie çizme giyiyordu. Çizmeli Kedi. Yeniden uyanıklık sürecine girerken burnuna tanıdık bir koku geldi. Chanel No. 4.. Evet. Emimin. Jin Ho-sshi'de bunu kullanıyordu. Gizlice bende kullanmıştım. Ama kokuyu aldığından eminim. En azından duş jelini bana bırakabilirdi. Belki de bırakmıştır. Eve gittiğimde... Kontrol etmeliyim. Mi Nam... Nereye kayboldu acaba?.. Teyzemin çöreklerinden bahsediyordu.. Peki.. Bu kim? Young Joo-sshi mi?.. Her neyse. Beni eve götürsün yeter. Sonra... Uyuyacağım. Belki de ağlarım. Gözlerini açmaya çalıştı ama göz kapakları ona itaat etmiyordu. Aslında vücudunun hiç bir yeri ona itaat etmiyor gibiydi. İç geçirdi. Dudaklarını yaladı. "Canım yanıyor... O aptala... Kendini beğenmiş züppeye.. Asalağa.. Duygusuza... Nasıl aşık oldum?.. Bilmiyorum. Asıl aptal olan benim. Değil mi? Evet. Öyleyim.. Hemen eve...Gitmek.. İstiyorum.. Ağlayacam.." Başını yeniden o herhangi bir kişinin göğsüne gömdü. Midesi artık o kadar fazla bulanmıyordu ve bu iyi bir şeydi. Başı ağırmaya devam ediyordu ama.. Alışmıştı. Hem ağrı. Düşüncelerini engelliyordu. Onu düşünmeyi. Aslında halen ondan söz ediyordu, onu konuşuyordu ama onu... Hatırlamamaya çalışıyordu. Mektup arkadaşı gibi varlığını sürdürecekti. Gülümsemesini -ki gülümsemesini fazla seviyordu-, böcek korkusundan dolayı koltuğa çıktığı zaman ki gibi aptal anılarını... Unutmak... Onca şeyi unutmak için mi yaşadım? Onca duyguyu unutmak için mi hissettim? Hayır. Unutmamalısın Nana. "Onun gibi kokuyorsun?.. Chanel.. No..4.." Sesi cılızlaştı ve sustu. Zaten daha fazla bir şey söyleyecek gücü kalmamıştı. Neden konuştuğunu bile bilmiyordu. Sustu. Sadece... Uyudu. Birkaç saçma rüya daha görmek için. ~~ Rüyasından koparıldı. Kim Young Joo ve kendisinin parkta koşturduğu bir rüya. Eskisi gibiydiler... Çocuk. Yeniden çocuk olmak isterdi. Annesi ve babasının yeniden yanında olmasını. Mutlu ve rahat yaşamayı. Yumuşak. Yatağındaydı. Gözlerini aralamaya çalıştı. Baş ağrısından eser yoktu ama fazla gevşemişti. Saçlarında gezinen parmaklar hissetti. "Neden bu kadar içtin?.. Benim yüzümden mi?... Nana-sshi.. Asıl aptal olan ben değil miyim? Gideceğimi söyledim ama buna dayanamıyorum. Seni bırakmak istemiyorum ama seni yanımda da tutamam. Kim Nana..." Sözler boğuklaştı. Yatağında kıpırdanma ve boşluk hissi. Uzaklaşan ayak sesleri.. Gözlerini araladı. Odasındaydı. Evinde. Kimse yoktu. Gözlerini açık tutmaya zorlayarak başını çevirdi. Ev sessizdi. Bertie yatağına zıpladı ve miyavlayarak yatağında gezindi. Sadece rüya mıydı? Sanki... Yanımdaydı.