[Starlight Ent. Binası] Troublemaker

Onu odasında bulduğu gibi kıkırdadı. Yakışıklı prensim, çalışırken düşüncelere de dalarmış. Dudağını ısırdı ve o sırada Yoon Jae ile göz göze geldi. Hissetti burada olduğumuuuu! Kalp kalbe karşı. Zıplayarak Yoon Jae'in yanına gitti ve masasını geçerek çocuğun önüne geldi. Kolundan sarkan sırt çantasını düzeltti ve kocaman gülümseyerek "Bugün zaman geçmek bilmedi. Choon Shik salağından nasıl kaçtığımı tahmin edemezsin. Seni.. O kadar çok özledim ki!" dedi ve cümlesinin sonlarına doğru hızla çocuğun boynuna atladı ve sıkıca sardı. Ona sarılmayı o kadar çok seviyordu, şimdilik yapabildiği en iyi yakınlaşma buydu. Dudağından asla öpemezdi çünkü hem o aşık olduğunda daha iyi olacağını düşünüyordu hem de Yoon Jae'in öptürmeyeceğini biliyordu. Bir kere yanağından öpmüştü o da Jae uyurken. Yanağını çocuğun boynuna iyice soktu. Ona sarılırken bile aşkı artıyordu. Hem sıkıca sarılmış hemde çocuğu bir o yana bir bu yana sallıyordu.

Sonunda Yoon Jae'i bıraktığında gencin hızlıca kapıyı kilitlemesini izledi. Ellerini ağzına götürüp kıkırdadı. Yoon Jae'in kendisine doğru dönüp gözlerini devirmesi üzerine Hye Ji kendini Yoon Jae'in dönen sandalyesine bıraktı ve elleriyle alkış tutarken "Agioo! Üzerimize kapıyı kilitliyorsun. Yoon Jae! Daha reşit değilim, hem burası o iş için uygun değil." dedi ve yanaklarını tutup kıkırdadı. Kesinlikle sapık ve bunu dışa vurmakta utanmayan biriydi. Hala kıkırdıyordu, normalde Yoon Jae'in kapıya doğru yönelmesini kendisini kovmak için bir hareket olacağını düşünmüştü ama çocuk kapıyı kilitlemişti. Arkasına yaslanıp ayaklarıyla kendini biraz masadan uzaklaştırdı ve sandalyeyi döndürdü. Sonunda durup kapıya yaslanmış ve kendisine bıkkın bir şekilde bakan Yoon Jae'e doğru "İş arkadaşlarının erken çıkmasına bayılıyorum, böylece ikimiz odada yalnız kalabiliyoruz. Amaaaa! Evlendiğimizde bu kadar çok çalışma. Benim paralarım bize yeter."dedi ve bacak bacak üstüne attı. Kesinlikle çok zengin bir kızdı, Kraliyet Lisesinde okuyordu ve tek evlat olduğu içinde okulu bitirdikten sonra bir yandan üniversite okurken bir yandan da -malesef- şirketin başına geçecek ve babasına yardım edecekti.

Gitmek mi? Daha çok erken ve bütün gün bu anı iple çekmişken olmaaaz Yoon Jae bey! Önüne dikildi ve sonunda adamını ikna etti. Yoon Jae'in yanağına bol sulu bir öpücük bıraktı ve kollarını onun boynuna sarıp onu sürükleyerek zorla koltuğuna oturttu. Yoon Jae'i resmen kukla gibi kullanıyordu ama aşık olduğu bir kukla. Çocuğu sandalyesine oturttuktan sonra üzerini düzeltti ve kendisi de zıplayarak onun hemen önündeki masaya oturdu. Okul eteğinin altına minik şort giydiği için eteği açılmadı konusunda hiç endişelenmiyordu hem Yoon Jae'in yanında açılsa ne olurdu ki? Sonuçta o gelecekti kocasıydı. Sinsice gülümsedi ve eninde sonunda kocam olacaksın Yoon Jae, diye düşündü. "Babam ilk başta zengin bir koca bulmadığım için kızabilir ama senin gibi çalışkan bir damadı olduğunu anladığında seni çok sevecektir Yoon Jae!" bazen böyle düşüncelerini durduk yere dile getirir ve bunu en iyi Yoon Jae bilir çünkü sürekli çocuğun yanında hayal kurar ve bir yerindne başlatır anlatmaya.

Bacak bacak üzrine attı ve kollarını göğsünde birleştirdi. Bakışlarını gelecekti kocası Yoon Jae'e dikip "Oppaağ! Bugünden beri salak Dae Woong'ten kaçmanın yollarını aradım. Gerçekten çok... Yapışkan. Bir gün bizim okula gelip ona ağzının payını verir misin? Lüffffeeeeen! Ayrıca bugün işten çıktğında yemek yemeye gidelim, yada senin istediğin başka bir yerde olabilir. Ben çantama yedek kıyafet koydum, tuvalette hemen üzerimi değişterebilirim. Seninle çıkmak için önceden hazırlık yaptım. Ne zaman çıkacaksın işten? Baksana şirkette yakında kimsecikler kalmayacak. Gözlerine acıyorum, çok yoruluyorlar. Onlar sadece bana bakarken yorulmalı değil mi oppaaağ! Ha bu arada SARANGHAE." dedi ve sevimlice kıkırdadı, elleriyle kalp yaptı. Saniyede iki kelime söyleyebilme yeteneğine sahipti, Hızlı konuşması ona annesinden kalan bir yetenekti.

Yüzünü astı. Dudağını büktü ve masadan atladı. Kendisinden uzaklaşmış Yoon Jae'e yaklaşıp ellerini onun sandalyesinin kenarlarına koyup yüzünü adamın yüzüne yaklaştırdı. "Oppaağğ... Beni üzüyorsun. Bütün gün seninle birlikte olmak için kudurdum zamana karşı. Bu anları bekledim ve sen eve gidip dinlenmekten bashed-" durdu aklındaki şeytan Hye Ji sopasıyla önüne bir düşünce atmıştı. Aptal aşık! Ne güzel işte, çocuk evine gitmek istiyor. Sende onunla gitsene. Yalvar adama beni de götür hem evini görürüm diye... şeytan kahkaha atıp uzaklaşırken sinsice gülümsedi Hye Ji. "Oppa ya da evet sen evine git dinlen. Hatta beni de götür size ben sana güzel yemekler yapayım, sana masaj da yaparım. Lüfffeeeen beni de götür." dedi ve yüzünü daha da yakınlaştırdı Yoon Jae'e. Gerçekten güzel yemekler yapardı, on ikinci dadısı öğretmişti ona güzel yemek yapmayı, onu da köpeğinin masasını geç verdi diye kovunca kendi kendini yemek konusunda geliştirdi. Bu konuda marifetliydi yani. Çoğu zaman Yoon Jae'e yemek getirirdi.

Telefon çaldığında dikkatini Yoon Jae'den çekti ve arkasındaki telefona verdi. Kendi telefonu çalıyor olsaydı bakmazdı bile ama bu Yoon Jae'in telefonuydu. Şifresini bir türlü bulamadığı ve karıştıramadığı telefon. Hızlı olmanın verdiği fayda ile telefonu ele geçirdi. Masaya oturdu ve tekrara bacak bacak üstüne attı ve telefonu açtı. "Ya Yoon Jae! Pratik odasındayım, işten çıkarken bana su bırak. Şirketin büfesi kapanmış. Babama da haber ver gelmeyeceğim bu gece, grupla pratik yapacağız." ve telefon Hye Ji'in suratına kapandı. Cevap beklemeden konuşmuş ve telefonu kapatmıştı. Bu sesi Hye Ji çok iyi tanıyordu. Gözleri kocaman açıldı. "Myung Soo oppa!" dudaklarından o sesi tanıdığına dair bu sözler dökülmüştü. Breakout grubunun en büyük hayranlarından biriydi ve grupta en çok sevdiği üye buz prensi Myung Soo'ydu, Myungsoo şimdi, Yoon Jae ile bir bağlantısı mı var? Babama söyle dedi, kardeşler mi? Benziyorla- Gözleri hala şaşkınlıktan açılmışken Yoon Jae'e baktı. Gerçekten bu benzerliği daha önce fark etmemişti. Telefon hala kulağındayken boşta kalan eliyle Yoon Jae'in yüzüne uzandı ve yanağına dokundu. Şu anda şaşkınlığın en büyüğünü yaşıyordu, karşısında Myunsoo'ı görse bu kadar şaşırmazdı. Yoon Jae'i çok iyi tanıdığımı düşünürdüm, bunu nasıl öğrenemem. Bütün basın, K-pop, K-rock ve K-drama camiası da bilmiyor. Oppa siz ne yapıyorsunuz?

Gerçekten büyük bir şok yaşıyordu ve üzerine büyük bir sırrın yükünü almıştı. Asla sır tutabilen biri değildi, sırları sevmezdi ama artık sevdiği için bunu kendine saklamak zorundaydı. Dudağını ısırdı ve bakışlarını Yoon Jae'in sıkıca tuttuğu ellerine gitti. Yoon Jae şuan kendi iradesi ile elimi tutuyor. Elimi hissetmiyorum, o eli bir daha asla yıkamayacağım, hatta kesip bir kavanoza kayacak ve her gün izleyeceğim. İşte az önceki önemli sır Hye Ji için bu kadardı. Hiçbir şey asla Yoon Jae'in önüne geçemezdi, onun dokunuşuyla bile her şeyi sıfırlayabilirdi. Hayatını Yoon Jae'e göre ayarlamıştı. Her şeyi Yoon Jae'ydi. Şimdi küçük (!) bir sırrı Yoon Jae için saklayabilirdi. Hattaaaa avantaj olarak bile kullanabilirim. Nihahahah Parmaklarını Yoon Jae'in parmakları arasına doladı ve yan tarafa dönüp başını Yoon Jae'in omzuna koydu. "Oppa hiçbir zaman seni üzecek bir şey yapmam. Demek ki bir mesele var ki, Myungsoo oppa ile kardeş olduğunuzu gizli tutuyorsunuz. Kimseye söylemeyeceğime söz veriyorum. Amaaaaa." işte şimdi artık Yoon Jae avcunun içindeydi. "Bana biraz daha iyi davranmanı istiyorum oppa." sonunda ağzındaki baklayı çıkarmıştı. Tek istediği Yoon Jae'in de onu sevmesiydi, bunu her şekilde yapacaktı. Gerekirse tehditlerle.

Ellerini birbirine sürttü ve sessiz bir şekilde evil kahkahası attı. Sonra masaya bıraktığı okul çantasını aldı ve koşarak Yoon Jae'e yetişti. Ona çarparak durabildi ve çocuğun hafif kızgın gözlerine doğru öpücük atarken şirin bir şekilde çocuğun koluna sarıldı. "Oppa! Myung Soo oppaya suyu bırakacaksın değil mi? Lütfen onunla beni tanıştır, müstakbel eşim Cho Hye Ji." kıkırdadı ve Yoon Jae'e baktı. Adam kolunu çekti ve "Hye Ji onunda bilmemesi gerekiyor senin bildiğini, yoksa bana kızabilir." dediğinde dudağını sarkıttı ve işaret parmağını saçına dolarken düşündü. Onu görmek istiyorum ŞİMDİ. Ama fark ettirmeden olması lazım. Hem artık elimde bir sır var, oppa bana iyi davransan iyi edersin, hoş bunu kimseye söyleyemem ki. Seni zor duruma düşürmek asla istemem. Asla asla asla. Parmağını şıklattı ve yürümeye devam eden Yoon jae'e tekrar yetişti ve koluna yine yapıştı. "Oppa o zaman sen suyu ona verirken ben gizlice bakayım ha? Lütfeeeeeeen!" dedi ve köpek yavrusu bakışlarını Yoon Jae'e sundu.

Asansörde -her zamanki gibi- Yoon Jae'in koluna ameliyatla yapışmış gibi sarılarak durdu, o kolu asla bırakmak istemiyordu. Mesela onun kendine öz kokusunu ezbere bilirdi -bundan parfüm yapmak gibi bir düşüncesi de vardı-, yemek yerken çubukları ilk önce peçeteyle silmek gibi bir alışkanlığı olduğunu, ne tür müzikler dinlediğini vs. Herşeyini bilmeye çalışıyordu Yoon jae'in. Bir evini bilmiyordu, uyurken nasl olduğunu, sabah ilk kalktığında ne yaptığını vs. Bir türlü yakalamamıştı Yoon Jae'i eve giderken, ama bir gün bunu da başaracağına inanıyordu. Şuanda Yoon Jae'in koluna sarılarak durabiliyorsa onu da yapabilirdi. Asansör durduğunda MyungSoo'ın bulunduğu kata geldiklerini anladı. Asansörden çıkan Yoon Jae'in peşinden zıplayarak ilerledi. Çok heyecanlıydı. MyungSoo'a bayılıyordu, daha doğrusu onun grubuna bayılıyordu. Odasının her yerinde -Yoon Jae'in resimlerinin olmadığı yerlerde- Breakout grubunun resimleri vardı. Dudağını ısırdı ve Yoon Jae'in hareketiyle duvar kenarına saklandı. Yoon Jae bir prova odasının kapısını tıklatmıştı ve etrafa dikkatlice bakıyordu. "Breakout grubundan birini göreceğime inanmıyorum hem de bu benim eşimin kardeşi olacak! Aigoo her gün onunla resim çekilirim, bedava konserlerine giderim. Yoon Jae bana her açıdan faydalı geliyorsun."

Yoon Jae'in sıcak tavırlarına karşı erişmeyen buz kütlesi Myungsoo'ı dikkatle ve sessizce izledi Hye Ji. Kaşlarını çattı ve aksi Myungsoo'a sinirle bakarken "Kameralardaki sevimli oppa Myungsoo değil sanki, buz oppa bu. Delici bakışlarıyla ünlenmişti ama kalbi de delici bir buzmuş. Müstakbel eşime nasıl böyle davranabilir? Adi!" dudağını sinirle ısırdı ve kanattığını farkına varmadı. Derin bir nefes aldı ve tam duvarın arkasından çıkıp MyungSoo'a haddini bildirecekti ki Yoon Jae'in yüzüne kapatılan kapıyı gördü. Geri döndü ve duvara iyice yaslanıp yumruğunu sıktı, bir yandan da dudağını daha çok ısırırak iyice kanattı. Bir kardeş abisine böyle davranamaz, hele o abi Yoon Jae ise! "Aptal Myungsoo. Artık senin hayranın değilim. Gruptaki sarhoş Jun Ki oppa bile senden daha iyi." Yoon Jae'in yanına gelmesiyle sinirini sakladı ve sanki bir şeyin farkına varmamış gibi ona gülümsedi. Çenesine doğru kan akıyordu ama gözleri kalp şeklinde Yoon Jae'e bakarken bunu asla fark etmezdi.

Yoon Jae benim için endişeleniyor. Bana peçete verdi. Elime dokundu. Benim için bir peçetesini harcadı. Benim için endişelendiğine göre beni seviyor. Beni sevdiğine göre evlenmemize hiçbir engel kalmadı. A! Babamı ikna etmeliyim önce. Dur önce sevgili olalım Yoon Jae ile. Yoon Jae'in her bir hareketinde ayrı bir düşünce beyninde oynaşıyordu. Aklına hemen gelinlikli halleri geliyor ve Yoon jae'in de damatlık giymiş yakışıklı hallerini düşlüyordu. Yoon Jae'in son sözüyle tekrra onun koluna girdi ve peçeteyi dudağına bastırarak dışarı çıktılar. Bu peçeteyi asla atmayacağım. Yoon Jae için açtığım odada yerini bulacak bu da. Evet, giyinme odasının yanında minik bir boş oda vardı ve Hye Ji, Yoon Jae'e aşık olduktan sonra onunla alakalı her şeyi o odada müzelik eşyalar gibi korumaya almıştı. Binadan çıktıklarında Yoon Jae'in kolundan çıkıp önüne atladı ve sevimli bir yüz ifadesiyle "Oppa! Eve gidiyorsun değil mi? Hadi beni de götür lütfeeeen." dedi ve kollarını açıp onun kaçmasını engellemeye çalıştı.